ÜLKEMİZ VE TOPLUMUMUZ ÜZERİNE

ÜLKEMİZ VE TOPLUMUMUZ ÜZERİNE

Türkiye Ortadoğu’nun, Orta doğuda dünyanın kalbidir. Bu kalbin merkezinde de Türkler vardır. En az bin yıllık gerçek budur. Bugünkü sorun, bu gerçek var olacak ve yarınlarda da devam edecek midir, etmeyecek midir sorusudur. 19. Yüzyılda yoğunlaşan Batı emperyalizmi karşısında 1. Cihan Harbi sonunda ”öldü” denilen su millet, büyük mücadeleler vererek kazandığı İstiklal Harbine rağmen yeni saldırılara uğramakta gecikmemiş ve son zamanlarda en ağır sorunlarla bunaltılarak teslim alınmaya zorlanmıştır. Birinci Dünya Savaşı sonucunda emperyalizmin işgaline uğrayan ülkemiz millî birlik ve dayanışma ruhu ile hareket ederek bağımsızlığına kavuşmuştur. Dünya ölçeğinde çok saygı ile karşılanan nadir örneklerdendir, Türk Kurtuluş Hareketi. Bugün bağımsız ve medeni bir ulus olmamızı, buna ve bu yönde büyük devrimler gerçekleştiren Mustafa Kemal ATATÜRK’e borçluyuz. Hızlı gündem değişikliliklerin yaşadığı ülkemizde insanlarımız müthiş bir enformasyon tehdidi ile karşı karşıya. Toplumsal birliktelik; Yaşanan sıkıntılara ortak duyarlılık geliştirilerek güçlenir. Dünya ölçeğinde bunun örneklerine rastlanabilir. Dayanışma içeriği doldurulduğunda çok anlamlı ve güçlü bir hal alır. ” Bir elin nesi var, iki elin sesi var ” sözü ile atalarımız birlikteliğin ve dayanışmanın önemini vurgulamışlardır. Cumhuriyet’e onun kazanımlarına sâhip çıkmak hepimize düşen önemli görevler arasındadır.  Bir şeyin kıymeti onu kaybedince anlaşılır. Sağlığımız bozuluncaya kadar bekleyip, bozulması üzerine doktora koşmak yerine; sağlığımızı bozacak eylem ve davranışlardan uzak kalarak sağlığımızı koruyabileceğimiz unutulmamalıdır. Kimi değerler salt bir kişinin gücü ile korunmaz. Toplumsal Dayanışma ile korunabilir Nasıl becerilir bilemiyorum. Muhakkak Türk milliyetçiliğinin Dünya gerçekleri doğrultusunda akılla, bilgiyle, inançla, imanla iyi yönetilmesi zarureti vardır. Ahlaksızlığın komedi unsuru gibi sunulduğu, toplumun dikkatini çekmek için bilinçli olarak magazinleştirildiği, televizyon kanallarının adeta birer kanalizasyon çukuruna dönüştüğü bir ülkede biz hâlâ kitap yazıyor, iyiliği ve doğruluğu yaymaya çalışıyoruz. Ne yazık ki, toplumun bizim gibilerle pek işi yok. “Kabahat, samur kürk olsa kimse sırtına almaz.” Atalarımız ne güzel söylemiş, değil mi? Bu söz, insanların hata ve suçlarını kabul etmekte ne kadar zorlandığını anlatan derin bir öğüttür. Kimse kusurlu olduğunu açıkça dile getirmek istemez, çünkü hatalarını sahiplenmek, cesaret ve olgunluk gerektirir. Hata kabul etmek, aslında zayıflık değil; aksine, büyük bir güçtür. Olgun insan, hatasını görür, ondan ders çıkarır ve kendini geliştirmek için adım atar. Oysa birçoğumuz, suçu başkalarına yıkmayı, bahanelerin arkasına saklanmayı tercih ederiz. Bu da hem kendimize hem çevremize zarar verir. Hayatta hatasız olmak mümkün değil. Hepimiz insanız, hepimiz yanılırız. Önemli olan, hatayı fark ettiğimizde onun sorumluluğunu alabilmek ve aynı hatayı tekrar etmemektir. Atalarımızın bu sözü, sadece geçmişin değil, bugünün insanlarına da ışık tutuyor. Çünkü gerçek büyüklük, hatalarını kabul edip, onlarla yüzleşebilmektir. Unutmayalım: Hata yapmaktan değil, hatayı kabul etmemekten korkmalıyız. Samur kürk de olsa, hata sırtımıza alınacak kadar değerli bir ders olabilir. Türk Milleti! İstiklal Marşı’nın sözlerine hatırla! Şunu bil ki, zaman bize çok şey öğretti ve dünya tarihinin en başarılı stratejistlerini çıkarıp en büyük başarılara imza atarak pek çok oyunu bozan bu millet, her zamankinden daha güçlü ve zafere her geçen gün daha yakındır. Bizi boğmaya yıkmaya yönelik tüm tuzak ve uydurulan “sorunlar” senin cesur ve kararlı mücadelenle yok olup gidecek; Türk milleti yeniden dünya gündemindeki yerini şanla ve şerefle alacaktır.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version