ÜLKEMİZ VE SIKINTILARIMIZ
Türkiye veya resmî adıyla Türkiye Cumhuriyeti, topraklarının büyük bölümü Anadolu’da, küçük bir bölümü ise Balkanlar’ın uzantısı olan Trakya’da olan bir ülkedir. Kuzeybatıda Bulgaristan, batıda Yunanistan, kuzeydoğuda Gürcistan, doğuda Ermenistan, İran ve Azerbaycan’ın ekslav toprağı Nahçıvan, güneydoğuda ise Irak ve Suriye komşusudur. Güneyini Akdeniz, batısını Ege Denizi ve kuzeyini Karadeniz çevreler. Marmara Denizi ise İstanbul Boğazı ve Çanakkale Boğazı ile birlikte Anadolu’yu Trakya’dan yani Asya’yı Avrupa’dan ayırır. Türkiye, Avrupa ve Asya’nın kavşak noktasında yer alması sayesinde önemli bir jeostratejik güce sahiptir. Üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye, aynı zamanda bir yarım ada ülkesidir. Üç farklı iklimin görüldüğü ülkede tarım arazileri geniş ve verimlidir. Resmi olmayan rakamlara göre Türkiye’nin nüfusu toplamda 84.680.273’dür. En kalabalık bölgesi Marmara, en kalabalık ili ise İstanbul’dur.
Türkiye ekonomisi, Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından gelişmekte olan piyasa ekonomisi olarak tanımlanan bir ekonomidir. Türkiye, dünyanın yeni sanayileşen ülkeleri arasında görülür. The World Factbook’a göre Türkiye büyük ölçüde gelişmiş bir iktisada sahiptir. Türkiye’nin çok uzun bir süredir yüksek enflasyon sorunu var. Yüksek enflasyonun varlığı faizlerin de yüksek olmasına yol açıyor. Enflasyon sorunu döneme bağlı olarak farklı nedenlerden kaynaklanarak çözümsüz biçimde ekonominin tepesinde duruyor. Türkiye ekonomisinin birinci çeyrekte yüzde 3.9 büyümesi, 2023’ün tamamında ise yüzde 2.8 büyümesi bekleniyor. Reuters’ın 15 kurumla yaptığı ankete göre 2023 yılı ilk çeyrek için büyüme beklentileri %1.2 ila %5.5 bandında yer alıyor.
Türkiye’de neden ekonomik kriz var Türk lirasının rekor değer kaybı, çok yüksek enflasyon ve karşılık gelen kredi temerrütleriyle karakterize olup krizin genel olarak, Türkiye ekonomisindeki en yüksek cari açık ve yabancı para borcunun, faiz politikasına ilişkin alışılmışın dışında atılımlar ile birleştiği düşünülmektedir. Ekonomilerin 4 temel sorunu vardır gelir dağılımı eşitsizliğini bir yana bırakırsak gelişmiş ekonomilerde sorunlar borçluluk, işsizlik, büyüme ve enflasyon diye sıralanıyor. O halde Ekonomimiz ne zaman düzelir, eğer ekonomiden anladığımız dar anlamda enflasyon, büyüme, cari açık gibi kavramlarsa doğru ekonomi politikası uygulamalarıyla buralardaki toparlanma 2 – 3 yılda sağlanabilir (toparlanma derken enflasyon ve büyümenin yüzde 5’ler düzeyine gelmesini cari açığın da yüzde 3’ün altına düşmesini kastediyorum.) bu durumda kayıt dışı ekonomiyi kayıt içine almak ve bu konuda daha sıkı bir denetim makanizması geliştirmek. Peki kayıt dışı ekonomi nedir gelin onun tanımına bakalım. Kayıt Dışı Ekonominin Tanımı Ekonomik faaliyetlerin fiilen gerçekleşmiş olmasına rağmen bu faaliyetlerle ilgili kayıtların tutulmaması olarak nitelendirilen kayıt dışı ekonomi, kamu idarelerinin denetimi dışında kalan her türlü ekonomik işlem ve faaliyetlerdir. Diğer bir ifadeyle, kayıt dışı ekonomi resmi kayıtlara girmeyen, kanuni belgelerle belgelendirilmeyen, yetkili kamu organlarınca normal kurallar çerçevesinde kontrol edilemeyen ve milli gelir hesaplamalarında dikkate alınmayan ekonomik işlem ve faaliyetlerin tamamıdır. “Genel olarak bir tanım yapmak gerekirse, kayıt dışı ekonomi, gayri safi milli gelir hesaplarını elde etmede kullanılan bilinen istatistik yöntemlerine göre tahmin edilemeyen ve gelir yaratıcı ekonomik faaliyetlerin tümüdür” (DERDİYOK, 1993: 54). Kayıt dışı ekonomi kavramı yerine; yeraltı ekonomisi, gayri resmi ekonomi, gizli ekonomi, saklı ekonomi, ikinci ekonomi, kara ekonomi, illegal ekonomi, kravatsız ekonomi, düzensiz ekonomi, paralel ekonomi, faturasız ekonomi, görünmez ekonomi, marjinal ekonomi, gölge ekonomi, kayıp ekonomi ve vergisiz ekonomi gibi kavramlar da kullanılmaktadır. “Vergisel anlamda ise kayıt dışı ekonomi, vergi kaçırma veya vergiden kaçınma güdüsü ile vergi idaresinin bilgi alanı dışında bırakılmış faaliyetler bütünüdür” (ALTUĞ, 1994a: 15).
Mükelleflerin bazıları, daha az vergi ödemek ya da hiç ödememek amacıyla faaliyetlerinin bir kısmını veya tamamını bazı nedenlerle kayıt dışında tutmaktadırlar. Bu tür mükellefler hemen hemen her sektörde faaliyet gösterirken, kayıt dışılığın boyutlarını aslında sektörün kendi özel yapısı belirlemektedir. Bazı sektörlerde yürütülen faaliyetler, yapıları gereği tespit edilmesi ve denetlenmesi çok güç olduğu için daha kolay kayıt dışında kalabilmektedir. “Ekonomik hayatı gözlemleyen herkesin üzerinde fikir birliği ettiği ve gelirlerinin önemli bir kısmını kayıtlara geçirmediği ve yeterince vergi ödemedikleri genel kabul gören iş kolları aşağıdaki şekilde sıralanabilir” (AYDEMİR, 1994: 17-18).- Kendisini hayat standardı üzerinden ödenen vergiye endekslemiş olan serbest meslek erbabı (Doktorlar, Avukatlar ve Muhasebeciler),
– Kereste ve mobilya ticareti yapanlar,
– Oto galerileri,
– Emlak komisyoncuları,
– Kum ocakları,
– Kaçak olarak yurda giren demir ticareti ile uğraşanlar,
– Kuyumcular,
– Döviz büroları,
– Yüksek ücret alan ücretliler,
– Özel inşaat yapan müteahhitler (Yap – Satçılar),
– Proje büroları,
– Tekstil iplik piyasasında çalışanlar,
– Gayrimenkul kiraya verenler,
– Spot piyasasında dayanıklı tüketim malları ve elektronik cihaz ticareti yapanlar,
– Küçük sanayi bölgelerinde oto tamir bakımı yapanlar,
– Oto yedek parçası satanlar,
– Deri imalatı ve satışı ile uğraşanlar,
– Otel, lokanta ve eğlence yerleri işletenler,
– Yüksek rant elde eden arsa ve bina sahipleri,
– Sahte ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleyenler,
– Tarımsal ürünleri alıp satanlar.
Yukarıda sayılan işlerle uğraşan herkes kayıt dışı ekonominin bir unsuru ve vergi kaçıran kişi değildir. Her sektörde yasalara uymaya ve vergisini tam olarak ödemeye gayret eden kişi ve kuruluşların bulunduğunun da göz ardı edilmemesi gerekir. Kolay denetlenebilir olan sektörlerin faaliyetlerinin her aşamasında belirli yaptırımların uygulanması sonucu kayıt dışılığın önüne geçilebilirken, denetimin zor olduğu sektörlerde kayıt dışı çalışma, kişiler tarafından bir avantaj olarak görülmektedir. Dolayısıyla bu sektörlerde faaliyet gösterenler, gelirlerinin büyük bir kısmının gizleme eğilimlerine girdiklerinden kayıt dışılığın önüne geçilmesinde güçlükler yaşanmaktadır. Ülkemizde sürekli hale gelen ve vergi affı adı altında vergisini ödemeyen şirket ve mükelleflerin hiç bir şekilde ödenmeyen vergilerinin affına gidilmemeli zira bu durum devlete bağlı, kanunlara saygılı olan insanlara saygısızlık olmaktadır ve bu durum dürüs vatandaşların da devlete güveninin sarsılmasına sepep olmaktadır. Ülkemizde iktidarın ve muhalefetin artık gerçek gündeme dönmeli, kendi iç çekişmelerinden biran önce vazgeçmeleri gerekmekte artık insanlarımızın tahamülü kalmamıştır. Dünyada devletler uzaya gitmenin yollarını ararken bizim insanlarımız ise anormal işlerle vakit geçiriyoruz yazık oluyor insanlarımıza. Kimin iktidar olması veya kimin yerel seçimlerde hangi belediyeyi alması hiç önemli değil, insanlarımızın mutlluğu önemli, artık her ferdin aklını başına toplaması gerekir.