İ S R A F VE TASARRUF

İ S R A F VE TASARRUF

Hz. Peygamber;  “Her şeyin hayırlısı orta olanıdır” buyurmuş.  Dinimiz; yerinde zamanında yapılan harcama kadar, tasarrufu da emretmiştir. Eşdeğerdedir ikisi de bize. İsraf haram, cimrilikte bir o kadar kötü kabul edilmiştir yine.  İster zaman, ister para için olsun aynıdır. Kaybın en kıymetlisi zaman Felsefeciler bunu, “bir nehrin bir noktasından geçen su, aynı noktadan bir daha geçmez”  şeklinde tarif etmişler. Yaptığımız ne? Kesit, kesit, bir daha dönemeyeceğimiz türden hayatı tüketmek. Hal böyleyse, başta zaman olmak üzere, maddi manevi  her  varlığımızı  daha dikkatle kullanmak gerekmiyor mu?. Bizden önce göçüp gidenlerin giydikleri hakkında aklımızda pek bir şey, hatta hiçbir şey yok. Aklımızda kalanlar ancak eserlerini düşüncelerini geride bırakanlar. Eseri ve düşüncesi olamayanların soy kütüklerindeki yerlerini almaktan öte bir anlamları bulunuyor mu? Kuran-Kerim’in hükmü  “ben dünyayı yarattım. İnsanlığın emrine verdim” şeklindedir. İnsan, bu yüzden yaratılmışların en şereflisidir. Yani “eşref’i mahlûktur”  Âlemde bu en şerefli mevkie sahip bulunan insan kadar bu âleme zararı dokunan,  şerefle izah edilemeyecek olumsuzluklar yapan, bir başka yaratık da yok. Şerefsiz olarak bilinen hayvan da yok bu âlemde. İnsanın şerefi pek tabii ki aklından gelmekte. Aklı olmayanın şerefi de, imanı da, sorumluluğu da bulunmuyor. Her şeyin bir bedeli olduğuna göre, âlemde insanı diğer yaratılanlardan ayrıcalıklı yapan aklında bir bedeli var. Akıl kime verilmiş ise, hesabı da ondan soruluyor. Bu sorgulamada ilahi adalete ters bir durum da gözükmüyor. “Cehennem dediğin dal odun yoktur, Herkes ateşini bile götürür”.  Diyor şair. İnanç sahibi olanların kabullendikleri şudur. Hesap günü sorgulanacak olanlar akılsız insanlar değil, akıllı olanlardır. Bu yüzden “aklı olmayanın dini de yoktur”.  Bundan çıkan hüküm; “Cehennemde sadece akıllı insanlar bulunacaklardır” Madem akıl bu kadar büyük bir nimet. O halde neden en iyi şekilde hakkını vermeyelim onun. Varlıkla yokluğun, imanla küfrün, ilimle cehaletin iç içe olduğu ve olanca hızıyla yarıştığı,  devirde yaşıyoruz. “Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana, Bilmem söylesem mi., söylemesem mi? Adam var kişilik abidesi, parası yok.  Adam var kazancının hesabını bilmiyor, kişiliği yok. Giysilerini elbise dolapları almıyor. Arabası evi, yazlığı, kışlığı her türlü mal varlığı var. Vara doymuyor. Hiç ihtiyaç duymadığı halde ha babam stokluyor. Hastane atıklarından, lüks otellerin fazlalıklarından bir orduyu doyurmak mümkün. Son model son moda düşkünlüklerimiz, TV özentilerimiz şimdilerde israfı besleyen unsurlar. Ders kitapları, ünite dergileri, demode bilgisayar aksamları, iki yıl önce imal edilene ait parçasını bulamadığımız cep telefonları, telefonla konuşma adabına aykırı lüzumsuz gevezelikler, kabaran telefon faturaları. Boşa akan musluklar, yanan ışıklar, kurşunlanan trafik işaret ve levhaları, yerine yenisini katlayıp dikmeden kestiğimiz ağaçlar, yürünecek mesafeye araçla gitmeler, beş alacak araca tek kişi binmeler, ortalığı inleten  ses cihazları, düğünlerde havaya sıkılan kurşunlar, havaya saçılan paralar,  gereğinden fazla yakılan kaloriferler, düzgün yüzülmeyen kurban derileri, lüzumsuz verimsiz toplantılar, bilgisayar çıktılarıyla ziyan  olan kâğıtlar, denize dolan vatan topraklarımız, vakitsiz yapılan kuzu kesimleri, ihtiyacımızın kat kat üstünde deve çekmeyecek gardıroplarımız, tuvalet kâğıtları, peçeteler vs. vs..İşte okul-aile-devlet işbirliği ile eğitimimizin her kademesinde ele alıp işlememiz gereken müsrifliklerimiz onlardan  çok küçük bir kısmı. İsraf edip, çar-çur edip zengin olmuş kalkınmış, tasarruf edipte batmış ülke yok. Arkadaşım Üstat Osman Erenalp  bey ne güzel her şeye değinmiş hoşuma gitti. Biz ne yaptık tüm bürokraside yetişmiş elamanlarımızı çeşitli adlar altında kızağa çektik yerlerine sözde kendi adamımız ve acemi insanlara bürokrasiyi teslim ettik onlarla düşündüğümüz atılımı gerçekleştiremedik. Kızağa çektiğimiz insanlara iş vermedik atıl bir biçimde oturmalarını sağladık ve kendi elimizle onları bankamatik memurları haline getirdik.  2014’de tüm tecrübeli okul müdürlerimizi görevden el çektirip Milli Eğitimin hafızasını yok ettik. Pandemi ve Deprem bahanesi ile okulları kapatıp okuyan insanlarımızı tam yetiştirmeden ve okul yüzü göstermeden mezun ettik ve bilinçsiz bir okuryazar kitlesi oluşturduk. Tüm yetişmiş insanlarımızı batıya kaptırdık her alanda israfı tetikledik. İnsanlarımıza balık tutmayı öğretmedik ve bugün bunların sıkıntısını çekiyoruz. Maliye Bakanı herkes elini taşın altına koymalı diyor, şimdi aklımız başımıza geldi ancak yine de hiç bir şeyden tasarruf etmeye niyetimiz yok gibi. Her gün gazetelerde TV’lerde yüksek maaş alan bürokratların maaşları, artan gıda ücretlerine alınan tedbirlere rağmen çare olunamayan durumlar, hayat pahalılığı ve tüketim çılgınlığı ve neler neler, say sayabildiğin kadar. Yeniden Milli Eğitimde yapılanmaya gidilerek tüm bu olumsuz durumun ortadan kaldırılması yönünde çalışmanın zamanı geldi de geçiyor, bunu yapacak güç ise iktidarların görevidir. Bu konuda yazılacak çok şey var aman bizde israf etmeden sözümüzü kısa keselim. Kalın sağlıcakla.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version