GELİŞMEKTE OLAN ÜLKEMİZ

GELİŞMEKTE OLAN ÜLKEMİZ

gelişmekte olan ülkelerin durumunu incelerken ülkemize şöyle bir göz atayın dedim, Türkiye kaç yıldır gelişmekte olan ülke diye sorulduğunda ise yetkililer 80 yıldır diye cevap vereceklerdir. Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek yaptığı açıklamada “Yuvarlamam gerekirse (bu yıl) yaklaşık 1,1 trilyon dolarlık bir ekonomi haline geleceğiz. Bu önemli bu program dönemi sonunda yani Türkiye, 2026 yılı sonun da Dünya Bankasının tanımıyla yüksek gelirli gelişmiş ülkeler kategorisine girmiş olacak. Maliye bakanı bu konuşmasını 27 Eylül 2023 yapmıştır, ancak bugün yıl 2025 ülkemiz yüksek enflasyon, hayat pahalığı v.b gibi problemlerle mücadele etmektedir. Maliye bakının tahminleri tutmamıştır. Ülkemizde gelir dağılımı dengesizdir. Kişi başına düşen millî gelir düşüktür. Sağlık ve eğitim hizmetleri yetersizdir. Daha önce nüfusun büyük bir bölümü tarım sektöründe istihdam edilirken tarım sektörü bileşenlerine yapılan zamlarla, tarım yapılamaz hale gelmiştir. Önceden nüfus artış hızı yüksek iken son yıllarda bu oran oldukça düşüktür, buna karşı ülkemizdeki mülteci ve sığınmacıların nüfus artışı oldukça yüksektir.  Bu durumda ülkemizde gelişmiş hızı oldukça düşmüştür. Etkin sanayileşme oranı ve bireysel gelir düzeyi yüksek olan bebek ölüm hızı, ölüm oranı ve doğum oranı düşük, yaşam süresi ise yüksektir bu tür ülkelere gelişmiş ülke denir. Hâlihazırda gelişmiş ülkeler en yüksek yaşlı nüfus oranına sahipken, gelişmekte olan ülkeler genellikle hızlı nüfus yaşlanmasına tanık oluyor. Küresel düzeyde nüfusun yaşlanması, ortalama yaşam süresindeki iyileşmelere bağlı olurken, birçok ülkede doğurganlık oranlarındaki düşüşle de ilişkili. Türkiye ekonomisinin en düzenli faaliyette bulunduğu yıllar 1923-1950 yıllarıdır. Türk Lirasının dünya ekonomisinde en değerli olduğu yıllar bu yıllardır. 1923 yılın da fert başına düşen gelir dağılımı (45) dolardır. O yıllardaki Avrupa ülkeleri fert başına düşen ortalama gelir dağılımının biraz altındadır. Kalkınma; çok yönlü çaba gerektiren uzun dönemli ve merkezinde insanın yer aldığı bir süreç olarak ifade edilmektedir. Dünya ülkelerinin mevcut yapısı göz önüne alınarak, uluslararası kuruluşlar tarafından ülkeler, az gelişmiş, gelişmekte olan ve gelişmiş ülkeler şeklinde tanımlanmaktadır. Tanımlamalar sonucunda ortaya çıkan farklılıklar doğrultusunda temel amaç, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için kalkınma, gelişmiş ülkeler için ise kalkınmanın sürdürülebilir kılınmasıdır. Bu nedenle ülkelerin ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan var olan eşitsiz gelişmişliklerinin incelenmesi gerekmektedir. Düşük gelirli ülkelerin, ithalat, ihracat, sanayi sektörü katma değeri, enflasyon oranı sağlık harcamaları ile telefon hattının ekonomik büyümeyi pozitif etkilediği, tarım sektörü katma değeri, sabit sermaye tüketimi, doğurganlık oranının ekonomik büyümeyi negatif etkilediği sonucuna ulaşılmıştır. Orta gelirli ülkelerde değişkenlerden, tarım sektörü katma değeri, enflasyon oranı, sabit sermaye tüketiminin, doğurganlık oranının ekonomik büyümeyi negatif etkilediği, ihracat, ithalat, tüketim harcaması, sanayi sektörü katma değeri, sağlık harcamaları ve telefon hattı değişkeninin ekonomik büyümeyi pozitif etkilediği belirlenmiştir. Toplumlar var olduklarından bu yana sürekli daha iyi koşullarda yaşamayı hedeflemiştir. Bu hedefi gerçekleştirmek amacıyla bilim insanları asırlar boyunca, sınırsız ihtiyaçlarını kıt kaynaklarla nasıl daha etkin bir şekilde giderebileceğini ve üretim kapasitesini hangi araçlarla artırabileceğini araştırmaktadır. Bu süreçte ülkelerin üretim kapasitelerinin artırarak ekonomik açıdan daha üst seviyelere çıkarılması, sosyal ve kültürel bir takım dönüşümlerin gerçekleştirilmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır. Özellikle 1950’li ve 1960’lı yıllar boyunca ülkelerin ekonomik aktivitelerinin ön planda tutulduğu ve sürekli büyümeye odaklanmış sistemler oluşturduğu görülmektedir. Ülkemiz insanı, ise üretmek yerine tüketmeyi daha fazla benimsedi ki, ülkedeki tarım nerde ise bitme noktasına gelmiş durumdadır. İnsanlarımız ne yazık ki lüks tüketime yönelmiş, ancak iş üretime gelince yeterli performansı gerçekleştirememiştir. Esnaflarımız ve kiralık ev sahiplerinin ise hiçbir şekilde gözü doymamıştır. Asgari ücrete aylar önce yapılacak zam lafını duyanlar para çalışanın eline geçmeden hemen her şeye iğneden ipliğe varana kadar hemen etiketi değiştirip zam yapmaktadırlar. Ülkede enflasyonun önlenmesi için ülkeyi yönetenlerin sürekli ve gerçek biçimde denetim yapmaları ve bu konuda ciddi tedbirler almaları gereklidir. Ülkemiz insanlarını mutlaka her konuda eğitimden geçirip, insanlarımızın tüm tercihlerini milletimizin menfaati doğrultusunda kullanmalarının sağlanması gereklidir.

 

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top