EĞİTİMDE ÇİLEĞİ ÖĞRETMEK

EĞİTİMDE ÇİLEĞİ ÖĞRETMEK

Kuru kuru bilgiler öğretilmese de hayatı, mücadeleyi, gayreti, mutluluğu, adam olmayı öğretse şu bizim eğitim. Diyarbakır da ki matematik öğretmeninin öğrencilere çilek yetiştirmeyi öğretmesi gibi. ÇİLEĞİ hiç tatmamış, görmemiş, duymamış öğrencilerine. Matematik ve çilek ne alaka. Eğitimin ideali insanın özü ve hayatı için çok alaka çok.    Küçük dokunuşların büyük sonucu oluyor. Bize de dokunan matematik öğretmenler oldu sağ olsunlar. ÇİLEĞİ değil insanlığı kazandırdılar. Onlarca öğretmenin olduğu talebeliğimde hepsinin ayrı ayrı dokunuşları oldu, hatıraları var insanlığa dair asla unutulmaz, daima dualarla anılırlar.    Bizim de âcizane çilek yetiştirmeyi öğretmekse küçük dokunuşlarımız oldu elhamdülillah. Vatanla, insanla, adamlık la alakalı çileklerimiz var. İllaki meslek sahibi yapmak değil eğitimin yegane hedefi, önce insan sonra kariyer sahibi vatandaş. Okul Müdürlükleri eskiden dilenci gibiydi. Eğitimin dilencisi oluverdik helal hoş olsun. İnsanlığın organik çilekleri için küçük dokunuşlarımız olduysa ne mutlu bize. “Yaparak ve yaşayarak” DENİYOR ya eğitim ilkesi var hani. YAŞATAN VE VAR EDEN EĞİTİM OLMALI. Körelten, öldüren, teorik bilgilerle boğan öğretim değil. Vatana ve millete faydalı şahsiyetli adam yetiştiren eğitim. Çinliler Bambu ağacını şöyle yetiştirir: Önce ağacın tohumu ekilir, sulanır ve gübrelenir.   Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz. Tohum yeniden sulanıp gübrelenir. Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına filiz vermez.   Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir. Fakat inatçı tohum bu yılda da filiz vermez.   Çinliler büyük bir sabırla beşinci yılda da bambuya su ve gübre vermeye devam ederler.   Ve nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye başlar ve altı hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır.   Akla gelen ilk soru şudur: Bambu ağacı 27 metre boyuna altı hafta da mı yoksa beş yıl altı haftada mı ulaşmıştır?   Bu sorunun cevabı tabii ki beş yıl altı haftadır.   Her şeyde olduğu gibi topluma yönelik çalışmalarda da başarının şartları her zaman çok basittir; Bir yıl sonrasıysa düşündüğün, tohum ek. Ağaç dik, on yıI sonrasıysa tasarIadığın, Ama düşünüyorsan yüz yıl ötesini, halkı eğit o zaman… Bir kez tohum ekersen, bir kez ürün alırsın, Bir kez ağaç dikersen, on kez ürün alırsın, Yüz kez olur bu ürün, eğitirsen toplumu. Birisine bir balık versen, doyar bir defa; Balık tutmayı öğret, doysun ömür boyunca. Bir zamanlar öğretmenlerin vakur, disiplinli, düzgün kıyafetli, çok bilgili ve görgülü olduğu bu dönemde ilkokuldaki eğitim düzeyi bugünün ortaokulu gibiydi. “Bizim neslin öğretmenlere saygısı büyüktü”  iyi öğretmenler yetiştirilemezse gerçek eğitim-öğretim ortamı oluşturulamayacağını çünkü öğrenciyi yetiştirecek ve ona karakter verecek olanların öğretmenler olduğuna toplum inanmıştır. Topluma  göre okul; çocuğun karakterine dokunur, ufkunu inşa eder, hayata bakış verir, ahlak kazandırır, öğrendiği kadar terbiye de alırsın. Çocuğun ev-okul arasında karakteri usul usul inşa olur. Sorumluluk alırsın, bilinçlenirsin, bir hedefin, amacın ve misyonun olur. Eğitimin ise insanın kaderini değiştirdiğini, karanlık günlerini aydınlattığını, belirsizliğini ortadan kaldırdığını, cehaleti yendiğini, kenara itilen insanı hayata bağladığını, ezik ve kırık insanı toparlayıp, bilgiyle donatıp özgüven inşa ederek iddialı hale getirdiğini yani bir insanı nasıl kurtardığını yaşayarak görüyoruz. Eğitimi, maddi bir kazanç olarak değerlendirildiğinde uzun vadede getirisi olan ve riski en yüksek sektör olarak görülmektedir. Eğitim insanın çalışma hayatındaki mücadelesini düşünce dünyasını zenginleştirdiğini, zorlukların kabiliyetlerini geliştirdiğini ve sürekli yaşadıklarından bazı şeylerin öğrenildiği, yaşamı güzel ve kıymetli hale getirdiğini, eğitim sayesinde insanların kendine güven sağladığını, aşağı görme duygusundan kurtardığını, dertlenince dertlerine çare bulduğu bir sığınma ve var olma olarak karşımıza çıkar. Bunun yanında ülkemizde özel okullar rekabet, akreditasyon ve her zaman daha iyisini yaparak öğrencilerini iyi yetiştirebilmek için yeni yöntemler, ek kaynaklar ve değişik eğitim uygulamalarıyla devlet okulları için de örnek teşkil edebilecek çalışmalar sergilemektedirler. Hepsi devletin ve milletin malı sayılabilecek özel ve resmi okulların birbirleriyle yeterince tecrübe paylaştıklarını söylenemeyeceğini, bunu temin edebilmek için uygun kanal ve mekanizmaların hayata geçirilmesi halinde Türk Eğitim Sistemine önemli katkılar sunulabileceğini. Bu durumun eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanmasının aslında zorunlu hayati bir çalışma olarak ele alınması gerektiğine inanıyorum.

Sözün özü; Çalışmak, Sabretmek, Başaracağınıza inanmak çok önemlidir.

Sayın Abdurrahim Karakoç şiirinde ne güzel söylemiş;

Bir Yağmur Bekliyorum

Bir yağmur bekliyorum, kuruyanı ıslatsın,

Bir yağmur bekliyorum, tohumlara can katsın

, Bir yağmur bekliyorum, silsin kirlerimizi,

Bir yağmur bekliyorum, bizi bize anlatsın.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top