Ç Ü R Ü M E…

Ç Ü R Ü M E…

Ülkemizin gündemi çok yoğun. Hergün yeni bir haber, saatler içinde onu takip eden başka yeni haber ile karşı karşıya kalıyoruz. Adeta haber bombardımanı altındayız. İşin en hazin olanı ise haberlerin gerçekliği konusunda ortaya çıkan tereddütlerdir. Demokratik toplumlarda düşünceyi ifade etme v.s. gibi faaliyet ve etkinlikler anayasa ile güvence altına alınmıştır. Anayasamızın 25.maddesinde” Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” şeklinde bu durum kanunla güvence altına alınmıştır. Fikir ve düşüncelerle toplumlar ileri gider. Kanaat ve düşüncenin özgür ifade edilemediği toplumlarda entropi kendini gösterir. Düşüncenin özgür ifade edildiği toplumlara bakıldığında ekonomi, bilim, endüstri, sanat, edebiyat v.b. alanlarda hedeflenen başarılara ulaştığı görülmektedir. Bir büyüğümüz diyor ki: Ülke düşün ki;  Cumhurbaşkanının diploması tartışılıyor,  Rakibinin diploması tartışılıyor, Dışişleri Bakanı’nın diploması tartışılıyor, Milli Eğitim Bakanın rektörlüğü,   bakan yapılışı tartışılıyor, Başkentinin Belediye başkan adayının diploması tartışılıyor, Milletvekilinin, bakan yardımcısının,  mühendisinin, profesörünün diploması tartışılıyor. Kiminin yokluğu,  kimimin de çokluğu. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılındaki tablo, çıkıp da şüpheleri ortadan kaldıracak açıklama yapamıyor kimse. “İşte kaydım, diplomam, işte geçmişim” diye.  Kalpazanlar, borsası oluşturulmuş her bir, belgenin, akla gelmeyen işler çevrilmiş. Dijitali delinmiş. Kalbine grilmiş devletin. Elektronik imzalarına ulaşılmış. Her makama oturanın liyakatine diplomasına şüpheyle bakılır olduğu ülke durumuna gelmişiz.  “Peygamberin de diploması yoktu” diye cevaplıyor bunu sarayın hatırlısı eski siyasi Metin Külünk. (Kadir Mısırlıoğlu da dinde yeri olmayan şehzade kıyımına  “Alkışlıyorum Peygamber de siyaseten adam öldürttü” demişti.)  Peygamber oyuncağı,  kaçış rampaları oldu bunların ne kadar pişkin ve rahat. “Okumamış cahillere güveniyorum” denilen ülkede inanan olacaktır buna şaşırmayız “Türkiye yüzyılı maarif modeli” ile bütünleşik, su taşımaktalar aynı değirmene. Cumhuriyet karşıtlığı ortak payda ikisinde de. Güvenilir şirket anket yapmış sormuş vatandaşa; “Ülkenin ilk beş sorunu ne?”  diye; “Ekonomi” ,”Mülteci Sorunu”, “İşsizlik”, “Adaletsizlik”  “Eğitim” Bunlar görülmüş. “Komisyon” var artık, nur topu gibi.   “Terörsüz Türkiye” deniyordu  “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonuna ” çevrildi adı. Yeni cambazımız ona baktırılacak millet. Cumhuriyeti “darbe”, ilk yüzyılını “parantez arası” gören kafaların parmak sayıları belirleyecek geleceğimizi. Onlara emanetiz. “Alan kör, satan hırsız, kantar ayarsız”  Budur bizden yana görüneni, başkalarına başka türlü görünse de…. Askerimiz dünyada ikinci bir örneği olmayan akıl almayacak şekilde mağarada şehit olur. Ormanlarımız yanar…önlem alamayız ve insanımız yine akıl almayacak şekilde yangında ölür….Ve faciaların araştırmasına yönelik önerge reddedilir. Ah ki ne ah. Sakın ola cennet hayali kurmayın… Kişinin içinde bulunduğu “vaziyeti” doğru okuyabilmesi için, bağlı/bağımlı olduğu dairenin(inanç-ideoloji) dışına çıkması gerekir. Daire içinde kaldığı sürece ona söylenen her masalı hakikat zanneder. Eğer kişi bir masala inanıp, kendinden daha akıllı vehmettiği birilerine köle olacaksa, en azından akledip sorguladıktan sonra bu kararı kendi tercihiyle vermesi daha akıllıca bir iştir. Ne demişti yüce Pir*, “Sorgulanmamış bir hayat boşa geçen zamandan başka bir şey değildir.”

Devlet milletinin sağlığı, huzuru ve güvenliği için varlığının kanıtı olarak gerekli denetim, takip, araştırmayı zamanında ve eksiksiz yaparak; insanını yaşatmalı ki; devlet olarak varlığını devam ettirebilsin… İNSANI YAŞAT Kİ, DEVLET YAŞASIN…

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top