ANADOLU’DA YAŞAMAK (II)
Ülkemiz dünya haritasına bakıldığından çok kritik bir konumda yer almaktadır, iki kıtanın birleştiği ve tüm tarih boyunca ise göç yollarının üzerinde önemli rol oynadığı ve insanlığın varoluşundan itibaren ise birçok medeniyete ev sahipliği yaptığı gibi adeta insanlığa ana kucağı olmuştur. İnsanlık tarihinin ilk yerleşim yerlerine ve en kadim medeniyetlerine ev sahipliği yapmış Anadolu coğrafyası, geçmişten günümüze önemini hiç kaybetmemiş ender yaşam alanlarından biridir. Bu durum Anadolu’nun medeniyetlerin kurulma ve yıkılma alanı olarak birbiriyle tezat teşkil edebilecek pek çok yaşantıya ev sahipliği yaptığı anlamına da gelmektedir. Türklerin Anadolu’ya girmesinden sonraTürkler, Haçlılar, Bizanslılar ve Moğollar bu toprakları ele geçirmek için yoğun bir mücadele vermişlerdir. Hıristiyan Haçlılar, Kutsal Toprakları Müslümanlardan almak için belirli aralıklarla birtakım seferler düzenlemişlerdir. Bunlara ”Haçlı Seferleri” denir. Toplamda 8 tane Haçlı seferi düzenlenmiştir. Çeşitli Moğol istilaları gerçekleşmiş ve Bizans ile Türkler arasında savaşlar yapılmıştır. 1243 yılında Anadolu Selçuklu Devleti ile Moğollar arasında gerçekleşen Kösedağ Muharebesi sonucunda Anadolu, Moğol hâkimiyetine girmiştir ve Selçuklu Devleti zayıflayıp yerini Türk beyliklerine bırakmıştır. Bu beylikler arasında, Söğüt ve Bilecik çevresinde kurulu olan Osman oğulları Beyliği, 13. yüzyılın sonlarına doğru bağımsızlığını ilan etmiştir. Osmanlı İmparatorluğu, 1453’ten sonra uzun yıllar boyunca çok başarılı oldular ve ülkenin sınırlarını Kuzey Afrika’dan Orta Avrupa’ya kadar genişlettiler. 1683’te en geniş sınırlarına ulaştılar, 19. yüzyılda da duraklama sürecine girdiler. En sonunda Almanya ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun yanında I. Dünya Savaşı’na katıldı. Savaştan yenilgiyle ayrıldıktan sonra devletin elinde sadece Anadolu toprakları kalmıştı. 1919 tarihinde başlayan Türk Kurtuluş Savaşı, 1922’de Türklerin zaferiyle sonuçlandı.29 Ekim 1923 tarihinde ise cumhuriyet ilan edilerek yeni Türk devleti kuruldu. O zamandan beridir Türkiye Cumhuriyeti, Anadolu topraklarında varlığını modern bir ülke olarak sürdürmektedir. Ancak bu toprakları elde tutabilmek için çok çaba sarf edildi, iç ve dış düşmanlar ise ülkemizi bölüp parçalamak için sürekli işbirliği yaparak Osmanlı imparatorluğunda olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyetinde de çokça isyanlar olmuştur. İç isyanlar 1924’de başlamış ve 1938’e kadar devam etmiştir özellikle doğu ve güneydoğu illerimizin bazılarında olmak üzere 20 isyan olmuştur. Bu isyanların en önemli sebepleri; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin jeopolitik konumu ve jeostratejik önemi, bu dönemde meydana gelen isyanların temel belirleyicisidir. Türkiye’nin Kafkasya-Orta Doğu hattında yer alan petrol rezervlerine ve petrol boru hatlarına yakın olması ve bu bölgede yer alan halklarla etnik-dinî-kültürel-tarihsel ortaklığa sahip olması sürekli bir gerilim kaynağıdır. Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden etnik, dinî ve siyasî etkenleri kışkırtmaktan geri durmayan emperyalist güçler, özellikle İngiltere, bir yandan Türkiye Cumhuriyeti rejiminin laik, demokratik ve modern yapısını bölgedeki varlığı için bir istikrar unsuru olarak göstermiş diğer yandan da Türkiye’nin gerçekleştirmiş olduğu inkılâpları, Müslüman bölge halklarının tepkisine neden olduğu gerekçesiyle eleştirmiş ve bu halklar arasında sürekli bir gerilim ortamı yaratmıştır. Bölgeyi etnik unsurlara göre parçalamayı ve özerk yönetimlere göre şekillendirmeyi hedefleyen büyük güçler, azınlık hakları adı altında; Kürtler, Ermeniler, Nesturiler ve Araplar üzerinden bu politikalarını sürdürmüşlerdir. Ekonomik anlamda bir bütün olarak var olabilecek bu bölgeyi, parçalara bölen düzenlemeler ticareti ve ulaşımı engellemiş, bölge halklarının ekonomik sıkıntılar yaşamasına; eşkıyalık, kaçakçılık ve ayaklanma faaliyetlerinin artmasına sebep olmuştur. Diğer taraftan bölge halklarının coğrafi, tarihî, kültürel, dinî ve etnik ortaklıkları bir çatışma unsuru olarak bölgede huzur ve güveni sarsmıştır. Emperyalist güçler dün olduğu gibi bugünde ve yarında ülkemizi sürekli olarak isyanlarla, rahatsız edip parçalamaya çalışacaklardır. Ancak Türk milletinin temeli binlerce yıllık köklü bir tarih, dil, din, kültür, medeniyet ve bunun yanında kadim bir devlet anlayışına dayandığını ve bu durumlara fırsat vermeyeceğini dost, düşman herkes anlayacaktır. Bu bağlamda Türk devlet geleneği binlerce yıllık bilgi birikimi, deneyim ve tecrübelere dayalı köklü bir geleneğe sahip olan milletimiz bu bölgede sürekli olarak birlikte iri, diri olmak zorundadır. Kısacası Anadolu da yaşamak oldukça zordur. Allah Milletimize birlik ve beraberlik versin inşallah.