NEREYE GİDİYORUZ?

NEREYE GİDİYORUZ?

Bu gün biraz ülkemizin durumundan bahsedeyim derken benim hislerime tercüman olan bir yazarımız bu konu üzerindeki yazısından alıntı. Bütün bu tarihî süreci ve Türkiye’nin jeopolitik konumunu iyi bilen Millî Mücadele ekibi, Misak-i Millî üzerinde millî, üniter bir Türk devleti kurmuşlardır. Yenilmez denen müstevliler ülkeden kovulmuş, içte huzur ve güven ortamı sağlanmış, “istiklâl-i tâm” için ekonomik kalkınmaya hız verilmiştir. Hangi güçle bunları yaptığımızı Atatürk’ün Onun Yıl Nutkundan anlamamız mümkündür. Biz bu toprakları vatan yaparken karşımızda sadece Doğu Roma vardı. Bunun dışında hiçbir devletle mücadele etmedik. Hiçbir kavmi yerinden yurdundan uzaklaştırmadık, kimseyi asimile etmek gibi gayretimiz olmadı. Şimdi bölücülük yapanların çoğu bizim sayemizde bu topraklarda hayat bulmuşlar; huzur ve güven ortamı içinde yaşamışlardır. Devlete kılıç sallayanların dışında kimseye kılıç kullanılmamıştır. Dolayısıyla bu düzenin bozulmasına fırsat veremeyiz. Yirminci yüzyılın son çeyreğinde dünya jeopolitik dengelerini sarsacak bir gelişme yaşandı; beş bağımsız Türk cumhuriyeti ortaya çıktı. Bu gelişme Türkiye’nin önemini daha da artırdı. Ne hikmetse(!) hemencecik Türklüğe ve Atatürk’e saldırılar başladı. “Türrk milleti yoktur, paşa fermanı ile uydurulmuştur, millî devlet yapısını terk edin, çok kültürlülüğü benimseyin, Laikliği terk edin ılımlı İslâm yönetimine geçin” gibi telkinler yapılmaya başlandı. Neden, vahiy mi geldi? Evet, geldi ve Türk milletinin tarihî işlevini bilenleri ürküttü. Türk dünyasının tabiî lideri Türkiye’dir. Türkiye’yi mezhep ve etnik unsurları kaşıyarak, ekonomik yönden sıkıştırarak sarsmak, zayıflatmak emeline sarıldılar. Yetmedi “Türk, Kürt, Arap” işbirliğinden söz edilir oldu. Yetmedi “İbrahim milleti” diye bir kavram atıldı. Bütün bunlar Türkleri Türklükten uzaklaştırmak için söylenen aslı astarı olmayan sözlerdir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti millî devletten, üniter yapıdan, Türkçenin devlet dili olmasından asla vazgeçemez, kıyıdan köşeden taviz veremez. Çünkü böyle tavizler Türkiye’nin ve Türklüğün sonu olur. Doğulu Batılı büyük güçlerin istediği de budur. Unutulmasın ki Türk dünyasının beyni Türkiye’dir; beyin hasara uğrarsa bedenin bir önemi kalmaz. Talat Paşa’nın Milli Şehit olduğu kararını alan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Genel Kurulu’nda bir DEM’li Milletvekili, Talat Paşa’ya hakaret etti.  Bu kabul edilebilir değildir. Lozan’ı reddeden Cumhuriyeti, kuruluşunu reddeden, Lozan yerine Sevr Anlaşması’nın gerçekleşmesini arzu eden, Türk tarihinin kahramanlarını katil gibi göstermeye hadsizce kalkan bu zihniyetin Türk milletinin, Türk devletinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin dostu olduğunu düşünmek mümkün değildir. Ne zaman çekici, cazip bir kavram kullanılsa şüpheyle bakar olduk .“Demokrasi”, “barış”, “kardeşlik”, “çevrecilik”, “insan hakları”, “özgürlük”, “hoşgörü” vs. Bakalım altından ne çıkacak diye.  “Zehri paslı kutuda sunmazlar”. Kuraldır, altın kâsede sunarlar”  “Zarf değil mazrufa” (kap değil içindekine) bakmak lazım o yüzden. Zarfın çekiciliği aldatmamalı insanı, içini görmeli onun.   Kime hizmet ettikleri belli sözde “aydın”  güruhun dilimde ne zamandır bir “mozaik” çikleti çiğnenir durur. Ne zaman “etnik azınlık” konu edilse “Türkiye mozaiktir” derler hemen.  O “mozaik” bakışla aydın olurlar bir anda. Biz Bu Ülkede Neyiz? Lozan’ı reddeden Cumhuriyeti, kuruluşunu reddeden, Lozan yerine Sevr Anlaşması’nın gerçekleşmesini arzu eden, Türk tarihinin kahramanlarını katil gibi göstermeye hadsizce kalkan bu zihniyetin Türk milletinin, Türk devletinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin dostu olduğunu düşünmek mümkün değildir. Merhum Peyami Safa’nın sözünü hatırlıyorum da; Türk’ün en garip olduğu yer kendi vatandır. Ey Türk, artık titremeyi bırak ve sorgulamaya başla!.

Allah bu millete yar ve yardımcı olsun inşallah.

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top