BİLGİ GÜÇTÜR
Dünyadaki hemen her toplumun toplumsal hafızasında yer etmiş olan meşhur bir hikâye vardır. Anadolu’nun yetiştirdiği evrensel dehalardan biri olan Mevlana da “Divan-ı Kebir” adlı ünlü eserinde bu hikâyenin kendi dönemindeki bir versiyonu anlatılır. “Gemi ile seyahat eden ünlü bir dilbilimci, yolda gemici ile sohbet etmektedir. Bir ara dilbilimci gemiciye, “Sen Nahiv (dilbilgisi) bilir misin?” diye sorar; “Hayır” cevabını alınca da, “Ömrünün yarısı boşa gitti” der. Gemicinin kalbi kırılır, kızarır ama susar. Derken fırtına çıkar, gemi bir girdaba yakalanır, girdaptan geminin kurtulamayacağı anlaşılır. Gemici dilbilimciye “Sen yüzme biliyor musun?” diye sorar. Yüzme bilmeyen dilbilimci, yalvaran gözlerle gemiciye bakar ve “Hayır” cevabını verir. Bunun üzerine gemici şöyle der. “Eğer yüzme bilmiyorsan bütün ömrün boşa gitti demektir, çünkü girdaba düşen gemi kurtulamaz”. Bir eğitim projesinin temel hedefinin çocukları ve gençleri öncelikle hayata hazırlamak ve olgunlaştırmak olması gerektiğini anlatan güzel anekdotlardan biridir bu hikâye. Otoriter ve baskıcı anlayıştan uzak, ilişkilerin güven ve biz bilinci üzerine kurulduğu, katılımın, astlara güvenin, ekip çalışmasının, inisiyatif kullanmanın ve öz disiplinin esas alındığı bir yönetim anlayışına dayanan “kurum ya da sistem merkezli değil, insan merkezli” bir eğitim. Fert ve toplum dengesini kuran, bireyi ve toplumu beraberce önemseyen, yetiştirdiği insana, fert olarak bir ağaç gibi tek ve hür; toplum olarak ise bir orman gibi kardeşçe yaşayabilme bilinci kazandıran bir eğitim. Kişilik sahibi, bilgili, üretken, hoşgörülü, milli ve manevi değerlerimize bağlı, evrensel değerlere açık, ailesine, ülkesine ve insanlığa karşı sorumluluklarının bilincinde fikri, vicdanı ve irfanı hür bir nesil yetiştirmeyi başarabilen bir eğitim…Bu toprakların ve bu topraklarda yaşayan insanların ürettiği anlamlı tüm değerlere sahip çıkan ya da en azından saygı duyan bir yaklaşıma sahip olan, bağımsız düşünebilen, iradesine hâkim, kendi kararlarını kendisi alabilen ve toplumsal kültürün gelişmesine katkı sağlayan insanlar yetiştirmeyi hedefleyen bir eğitim…Öğrencilere; ne düşüneceklerinden çok, nasıl düşüneceklerini öğreten; bilgi ezberletmekten çok, bilgiye giden yolları gösteren; cevap vermekten çok, soru sorma yetisi kazandıran ve onları çok yönlü ve çok boyutlu olarak geliştiren bir eğitim. Eğitim-Öğretim boyutunda okul yöneticisinin ve öğretmenin rolünün çok önemli olduğu ve bu rolü oynarken yöneticinin ve öğretmenin kendisini günün şartlarına iyi hazırlaması ve beraber çalıştığı arkadaşlarının var olan yeteneklerinden azami ölçüde yararlanması, onları motive eden, kurum kültürünü benimseyen ve yasalar çerçevesinde risk alan lider yöneticiler sürekli başarılı olmuştur. Çağdaş yönetim anlayışı ortaya koymuştur ki; iyi yönetimin üçayağı vardır. 1-Lider yönetici. 2-Denetlenebilirlik. 3-Doğru ve ulaşılabilir bilgi. Bu üç temel anlayış ortaya konulduğunda ilk iki ayak eğitim öğretimin, Türkiye de ki yeri göz önüne alındığında gayet sağlamdır. Üçüncü ayak ise tabiatı gereği sürekli yenilenmektedir. BİLGİ GÜÇTÜR! Bir çocuğa bırakılacak en güzel miras, iyi bir eğitimdir. Çok çalışmak yeterli değildir. Zaman ve enerji israfını önleyerek, insanların kabiliyetlerinden en verimli seviyede istifade etmek de bir ihtiyaçtır. İnsanların kabuklarını kırıp cevherlerini teşhir edebilmeleri için motive olmaları gereklidir. Katkısının takdir edilmeyeceğini bilen bir insan katkıda bulunmak istemez. O halde bütün olumlu çalışmalar takdir edilmelidir. İnsanların itilmişlik, keder ve ümitsizlik hislerinden sıyrılıp, cesaret, şevk ve ümitle şahlanması için bu huzur ve emniyet ortamı şarttır. Başarılı kurumlar; karmaşık, kaotik ve hızlı değişen bir ortamda esnek olabilen, çabuk tepki gösterebilen ve mucibince hareket edebilen organizasyonlardır. Böyle bir kurumda mantık kaidelerine önem verilirken sezgiler ihmal edilmez. Bütün kişilerin bir arada ve tam bir işbirliği içinde kullanılması sağlanır. Yukarıdan aşağıya direktifler yağıp durmaz. Herkesin önü açılır, herkes aktif olmaya çalışır. Hâlbuki inisiyatifleri olmayan işçi veya memurlar, olumsuz bir gerilime geçerler. Sisteme katkıda bulunmaktan çok, onu sabote etmeye meyillidirler. Bütün işlerin dışına çıkmak istemezler, yeniliklere kapalıdırlar (Ambrose, 1995).Bilme, anlama, yaşama ve yaşatma hazzımızın en kısa zamanda artması temennisiyle…